Beşinci Evlat
Ben on yaşındayken İstanbul'a göçümüz başlamış. Önce
abilerim sonra ablalarım gönderildikten sonra sıra bana gelmişti. Babam iki
kişilik bilet almıştı, şaşırmıştım. Galiba beni dedemin yanına bırakıp, annemle
İstanbul'a gideceklerdi. Kaderime yenik düşmeden önce babama iki çift lafım vardı.
Yanına gidip ''Ulan şerefsiz uçkuruna sahip çıkamadın mı beni dünyaya
getiriyorsunuz,'’ diyecektim. Bunun için bir saat boyunca hazırlandım. Bahçedeki
elma ağacını babam varsayarak provalar yaptım. En sonunda babamın karşısına
çıkma cesaretini toplayarak karşısına dikildim. Sesim biraz boğuk gibiydi. Ama
bu konuşmayı ne pahasına olursa olsun yapacaktım. Hayat öyle zevklerden ibaret
değildi, doğurdun mu bakacaksın kardeşim, öyle oraya buraya bırakmakla olmaz.
‘'Baba sana diyecek iki çift lafım var,'' dedikten sonra lafı ağzıma tıkayarak ‘' Ulan it sen hala hazırlanmadın mı? ‘' dedi. Mutluluktan koşarak elma ağacının
yanına gittim. Ondan özür diledim. Eve gitmeli, elbiselerimi hazırlamalıydım.
Eve vardığımda annem elbiselerimi çoktan hazırlamış bir de gözyaşlarından bir
elbiseyi yıkayacak kadar gözyaşı üretmişti. Aklıma o zaman dank etti. Babam
bileti kendisi ile bana almıştı. Anneme yaklaştım ve sarılarak ona ‘'Üzülme daye
seni de yakında aldırırız.'’ dedim. Annem bana dönerek ‘' Ne diyorsun oğlim ben de
geliyorum, dedene üzülüyorum,'’ dedi. Kafam karışmış, bir şey anlamamıştım. İki
bilet vardı ancak üç kişi gidiyorduk. Otobüse bindik, annem yanındaki kilimi önüne
atarak ‘'Otur oğlim,'’ dedi. Bana bilet almamışlardı. Babam ‘'Bak oğlum first
classta gidiyorsun, itiraz istemem,'' diyerek hem itiraz kapılarını kapattı hem de pis pis sırıttı. Beni yaparken emin
olduklarından emin olmadığım bir anne ile babanın ayaklarının kokusuyla
yolculuğumu tamamladım. İstanbul'a gidince bunlardan kurtulacağım diye
düşündüm. Hem onlara fazlalık yapmaktan kurtulurdum. İstanbul'a vardığımızda
köyde de çokça bahsedilen bir semte geldik. Galiba ışığı gören buraya
geliyormuş. Abilerim de ilk buraya gelmişler. Dayımlar yan komşumuzdu, annem
abimlere kol kanat gelsin diye buraya yollamıştı. Zamanla semte
alıştım. Okula yollamaya çalıştılar. Ama bu genç yaşımda okulla uğraşamazdım.
Daha altı yaşındaydım, yapacaklarım çoktu. Mahallede çete kurduk. Beni reis
seçmişlerdi. Tabi bu demokratik yollarla olmadı, hepsi benden tırstığı için
bunu kabul etmek zorundaydı. Çetede bir kız vardı. Helin; dayımın kızı. Onu
bu pislikten uzak tutmaya çalıştım ama ne yaptıysam geri adım atmadı. Onu aşık
olma nedenlerinden biriydi bu inatçılığı. Geri adım atmazdı. Yaşımız küçük olduğu için kimse
takmıyordu bizi. Ancak yavaş yavaş büyüyorduk. Beş kişi başladığımız çete on
bir kişi olmuştu. Arabaların önlerini kesmelerle başlamıştık işe. Gelin
arabaların önünü kesiyor para almadan ayrılmıyorduk. Örgütlü olmamız bize çok
para kazandırıyordu. Gel zaman git zaman üye olmak isteyenlerin sayısı arttı.
Ancak çeteye son bir kişi alıp üye alımını kapatacaktık. Son giren kişi Nuri
oldu. El çabukluğunda ki hamaratlık bizi tatmin etmişti. Babamın işleri kötü
gitmeye başlamıştı. Bendeki parayı babama teklif etsem kabul etmezdi. Okullar
başlayınca sayımız azalmış, beş kişi kalmıştık. Artık gelin arabası değil
market soymaya başladık. Bu bize para kazandırmıyordu ancak keyfimiz tıkırındaydı.
Bir de Helin’e açılabilsem benden kralı yoktu. Marketten gelen çeşit çeşit
erzakları artık mahalleliye dağıtır olduk. Bir çeşit Robin Chıld’lık
oynuyorduk. Babam işten kovulmuştu. Eve parayı abimler getiriyordu, erzakları
da ben. Annem bir zaman sonra benim çalışmadığımı, çaldığımı mahalleliden duydu
ve artık benim getirdiğim erzakları eve almıyordu. Babam denen o adamın
üzülmesini istemiyordum. Ona ‘' Bizim çetede eleman eksik istersen cvni yolla
seni işe alırım, hem torpilin de var,’' dedim. Güldü, kafamı okşayıp odasına
çekildi. Dediklerimde ciddiydim ama hayat beni ciddiye almıyordu babam mı
alacak? Helin’in vücudu yavaş yavaş olgunlaşmaya başlamıştı. Çekicilikte adeta
seviye atlamıştı. Anama söyleyip bu kızı aldıracaktım ancak buna hazır
olmadıklarını biliyordum. Birkaç yıl daha beklemeliydim. En azından Helin’e
açılıp iyi bir başlangıç yapmalıyım diye düşündüm. Sabah evden çıkarken
bayramda aldığım elbiselerimi giydim, saçımı taradım. Ne olursa olsun bu dava
fazla sürmemeliydi. İçimdeki lavı dışarı püskürmeliydim. Her zaman
toplandığımız yere gittim. Bir gecekonduydu toplandığımız yer. Burayı el birliği
ile derlemiş, emlak ofisine benzetmiştik. Bir de küçük bir masamız vardı. Yakında sandalye de ekleyip
güzel bir ofis haline getirecektik. İçeri girmeden önce gecekondunun önündeki
kırık camdan kendime baktım. Hay maşallah! Bu halimle Helin’in babasının yanına
gitseydim, benim konuşmama izin vermeden meseleyi anlayıp kızını verebilirdi.
Onun da sırası gelecekti. Ofisin içerisinde kıkırdama sesleri geliyordu. Helin
içeride olduğunun mesajını veriyordu sanki. Hemen içeri girdim. Girdiğim anda
donup kaldım. Yeni çeteye giren Nuri, el çabukluğundaki hamaratlığını kız
götürmede de kullanmış, Helin’i tavlamıştı. Helin’i yanağından öperken
yakaladım iti. Helin bana dönerek kızarmış suratıyla ‘'Bugün toplantı yoktu,‘' dedi. Sinirli sinirli ‘'Sen çık Helin,'’ dedim. Helin koşarak çıktıktan sonra Nuri’ye
dönerek '‘Lan it seni dayımın kızına yazıl diye mi üye ettik?’' diyerek ofisimizdeki küçük masamızı
beline indirdim. Kaçtı piç. Böylelikle masanın ne kadar dandik olduğunu
öğrendik, kırılmıştı. Dünyam da başıma yıkılmıştı. Ulan piçler bari ofisimde
yapmasaydınız bu işi. Yemekten, işten kesildim. Eve kapandım. Çete dağılmıştı.
Dayımlar başka semte taşındılar. Helin’in yatağını da bana taşıttırdılar. Her şeye
rağmen hala seviyordum kancığı. Artık işlerin başına dönmeliydim. Eski
ofisimize gittiğimizde, koskoca bir bina dikilmişti. Yeni ofis bulmalıydım.
Babamın işleri daha kötü bir hale geldi. Babam bir akşam bizi toplayarak
yüzyılın klişesini yaptı bize. ‘'İstanbul'u yenemedik çocuklar geri dönme vakti
geldi, hem köye dönmek isteyenlerin yol parasını karşılıyormuş belediye, krizi
fırsata çevirelim,'' diyerek o pis sırıtışıyla odasına döndü. Nasıl bir
adam bu? Hala gülmek için bir şeyler buluyordu. Belediye bize 4 bilet
yollamıştı. Ablalarımdan bir tanesi evlenerek İstanbul’da kalmıştı. Bir abimde
evlenerek ailesini geçindirecek kadar maaşı vardı, o da İstanbul’da kaldı. Beş
kişi memlekete dönecektik. Ama belediye dört bilet vermişti. Galiba İstanbul’da
kalacağım diye sevindim. On üç yaşında memlekete döndü dedirtmezler... Bu
biraz işime geldi. Ancak sabah kalktığımda annem valizimi ayarlamıştı, yine yolculuk vardı. Babamın first class esprisini bir daha duymamak için abimle ablamın ayaklarının altında
yolculuğumu yaptım.