3 Ocak 2015 Cumartesi

                   Sokak Lambası

Odaya girdiğinde doktorun tavrı bir şeyler hissettiriyordu. Söylemek istediğini hemen söylemiyor, bilimsel laflarla top çeviriyordu. Saatine baktı, hastaya ayırdığı sürenin sonuna gelmiş gibi beklenen söze girdi. ''Nuri Bey bir aydan kısa bir ömrünüz kaldı,'' diyerek çekmecesinden purosunu çıkarttı, bir tanesini de hastaya uzattı. ''Bakın! Biliyorum bu kolay bir şey değil ancak rutin kontroller devam edecek. Gerekli ilaçların devamlı alınmasını istiyorum sizden.'', ''Ne ilacı doktor bey, o kadar ilaç alıyorum, kontrollere geliyorum ama ömrümü bir aya bile tamamlayamadınız. Hatta o üç ay ömrünüz kalmış klişesini bile bana çok gördünüz,'' diyerek uzatılan puroyu aldı. Cebinden çakmağı çıkardı. ''Durun durun ne yapıyorsunuz? Burada sigara içilmez, dışarıda için diye verdim.'', ''Ama siz de çıkardınız.'', ''Bu puro değil simgesel bir şey, tütmeyeninden'', ''Tamam o zaman eve gideyim de ölmeden önce yapacaklar listesini hazırlayayım,'' diyerek kapıya yöneldi. Hiç bu kadar sakin olmamıştı. Her şeyin farkındaydı, eskisi gibi yaşamak gereksizdi. ''Nuri Bey hiç rugby oynadınız mı?'', ''Duydum ama hiç merak sarmadım.'', ''Bence o listeye ekleyin, ben de ekledim.'', ''Düşünürüm,'' diyerek odadan çıktı. Doktorun tavrına alışmıştı. Eşi deli doktoruydu, belki bu doktorun tavrını alışmasına bir neden olmuştu. Sokağa çıktı, kalabalığa karışmıştı. Onlar gibi gözükmek istiyordu ancak o kalabalıkta kimin ömrünün az kaldığını sorsalar, 100 kişiden 98'i onu gösterirdi. Geriye kalan iki kişi de onu gösterirdi. Niye böyle yüzdelik meselesine girildiği de muamma. Tenha sokaklara girdi, yolunu uzatsa da eve varması 10 dakikayı aldı. Daha iyi tedavi alabilmek için 6 ay önce buraya taşınmıştı. ''Vücudumun içinde yaşayan kurtçuklar varmış, bu kurtçuklar beni yemeye başladı, bu önlenemez kurtçukların kalbe ulaşmasına çok az bir süre kalmış.'' diyerek kısaca açıklıyordu hastalığını. Bir aydan az bir sürenin kaldığını yeni öğrenmişti. Aslında beklenen bir şeydi, kendini bu duruma alıştırıyordu. Hatta kurtçuklarla iletişime geçmeyi bile denedi. Evde 10 kasa elma vardı ve her gün yiyordu. Ona göre o kurtçukları bu şekilde besliyordu. Kendi organlarına zarar vermemesi için elma manyağına dönmüştü. Doktoru ne kadar anlatsa da bu bizim bildiğimiz kurtçuklardan değil diye ama bir türlü anlamıyordu. Eve varmıştı. Nurten; sevgilisi, onu bekliyordu. '' Ne oldu anlatsana?'', ''Bir şey olduğu yok, seni geçen bir adamla gördüm ama sen utanmadan evime geliyorsun.'',''Ne adamı Nuri, o benim amcamdı,'' diyerek ağlamaya başladı. ''Neyse ney çabuk git evimden, seni burada görmek istemiyorum. Şimdi gidebilirsin amcana,'' dedi ve kapıyı ona gösterdi. Nurten burnunu sağ koluyla sildikten sonra ağlar halde evden çıktı. En iyisi ayrılmaktı, ona da bu acıyı tattırmak istemiyordu. Ama onla gördüğü adamın amcası olduğunu da sanmıyordu. Çalışma masasına oturdu. Çekmeceden üzerinde 'Duran Peynircilik' yazan defteri çıkardı. Bir aydan az bir sürede neler yapmalıydı? Kağıda 'Ölmeden önce yapılacaklar listesi' diye yazdı. 1) Ölmek. Biraz düşündükten sonra bu kadar illet ettiği bir dünyaya daha da bağlanmanın ne anlamı vardı? Bunca kavga, küfür, nefret, itişme, kuyu kazma, öldürme, saldırma, kıskançlık, savurganlık, isyan... O kadar birikmişti ki bu dünyaya karşı kirlenen duyguları, neden daha fazla bağlanayım sorusuna, aslında bir cevaptı. Bu girişiminin intihar olduğuna inanmıyordu. Ancak öldükten sonra bu tür söylemler olacağını biliyordu. Hatta korkak bile diyeceklerdi. Masanın ikinci çekmecesini açtı, doktorun verdiği neredeyse bir poşet dolusu ilaçları çıkardı, masanın üstüne koydu. Beni kurtarmadılar bari öldürsünler diyerek bütün ilaçları ağzına attı. İlk başta bir şey hissetmiyordu. Akşam olduğunun farkındaydı. Başı dönmeye başladı. Birden hayatı bir film şeridi gibi gözünün önünden geçmeye başladı. Aniden,her yer gözünü kör edecek kadar aydınlıktı.. Aklına getirmek istemediği bir şeydi. Yoksa ölmüş müydü? Işığa doğru gidiyordu. Odasına güneş doğmuştu. Bir pencere vardı, halbuki bizlere hep kapı diye dikta edilmişti. Pencere nereden çıkmıştı? Anlaması uzun sürmedi. Penceresinin yanındaki sokak lambası; daha önce uyuyamadığı için kendisin kırdığı bu lamba, tekrar yanmaya başlamıştı. Odaya gitti, bir elma aldı ve lambaya doğru fırlattı. Lamba bu sefer tamamen paramparçaydı. Pencereyi kapattığı gibi yere yığıldı; sancıları başlamıştı. Bir telefon sesi duyulmaya başladı. Ona doğru hamle yaptı, sürüklenerek, aynı zamanda bağırarak, bir yandan da sorgu meleklerine karşı cevaplarının hazır olmadığını düşündü. ''Alo Nuri Bey'',''Efeeenndim'', ''Ben Doktor Selami, acil bir durum vardı o yüzden rahatsız ettim. Bugün bazı belgelerde karışıklık olmuş onu haber verecektim'', ''Eeee'', ''Yani bir aydan az bir süreniz kalmamış Nuri Bey'', ''Nasıl yani?'', ''Üç ay ömrünüz kalmış.''

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder